Niğde Ulukışla arası kaç kilometre ?

Panaroma14

Global Mod
Global Mod
[color=]Niğde–Ulukışla Arası Kaç Kilometre? Bir Mesafe Değil, Bir Gerçeklik Analizi[/color]

Geçen hafta arabayla Niğde’den Ulukışla’ya giderken kendime şu soruyu sordum: “Bu sadece 50 kilometrelik bir yol mu, yoksa Türkiye’nin ulaşıma bakışının küçük bir özeti mi?” Çünkü bazen bir mesafe sadece kilometreyle ölçülmez; yolun kalitesiyle, insanın sabrıyla, sistemin işleyişiyle ve toplumun duyarlılığıyla da ölçülür.

Bugün bu forumda sizlerle paylaşmak istediğim konu, kulağa basit bir coğrafi soru gibi gelse de aslında çok daha derin: Niğde–Ulukışla arası kaç kilometre? Evet, teknik olarak bu mesafe yaklaşık 51 kilometre. Ama mesele sadece sayılarla değil; o yolun bize anlattıklarıyla ilgili.

[color=]1. Bölüm: Kâğıt Üzerinde 51 Kilometre, Gerçekte Bir Yol Hikâyesi[/color]

Haritaya bakarsanız Niğde ile Ulukışla arası düz bir çizgi gibi görünür. Ortalama bir araçla 35-40 dakika sürecek bir mesafe. Ancak bu kadar kısa bir yolun bile insanların gündelik hayatında bir sınav haline gelmesi düşündürücü.

Yolun bazı kısımları yenilenmiş olsa da, halen çukur, dar virajlar ve yetersiz aydınlatma noktaları mevcut. Özellikle gece sürüşlerinde karayolunun bazı bölümleri “karanlık koridor” diye anılıyor.

Bir forum üyesi geçenlerde şöyle yazmıştı:

> “Bu kadar kısa bir yolun bile bitmek bilmemesi, sadece asfaltla ilgili değil. İhmalin ve ilgisizliğin kilometre cinsinden ölçülmüş hâli.”

Bu cümle aslında hepimizin iç sesiydi. Çünkü Türkiye’de birçok şehir arası yol, sadece fiziksel bir mesafe değil; aynı zamanda hizmet kalitesinin, yönetim anlayışının ve vatandaşın önceliğinin bir göstergesi haline gelmiş durumda.

[color=]2. Bölüm: Erkeklerin Stratejik Yaklaşımı – Verimlilik, Planlama, Çözüm[/color]

Bir grup erkek arkadaşla bu konuyu tartıştığımızda, onların bakış açısı oldukça stratejik ve çözüm odaklıydı.

“Bu yol 51 kilometre, ortalama hız 70 km/s olsa 45 dakika. Demek ki sorun teknik. Yeni bir duble yol projesiyle çözülebilir.” diyorlardı.

Baran adında bir mühendis arkadaşım şöyle demişti:

> “Aslında mesele kaynak yönetimi. Planlama hatalı olmasa, bu güzergâh hem güvenli hem ekonomik hale getirilebilir. Trafik yoğunluğu, lojistik akış, malzeme kalitesi... hepsi ölçülebilir veriler.”

Bu yaklaşım, tipik bir nicel akıl yansımasıydı. Erkekler için sorun, bir denklem gibi çözülmesi gereken bir sistem hatasıydı.

Ancak meseleye bu kadar teknik bakmak, bazen sorunun insani yönünü görünmez kılıyor.

[color=]3. Bölüm: Kadınların Empatik ve İlişkisel Yaklaşımı – İnsan Hikâyeleri[/color]

Aynı konuyu kadın forum üyeleriyle konuştuğumda, odak tamamen farklıydı.

Bir öğretmen olan Zeynep şöyle yazmıştı:

> “Yol sadece asfalt değil, öğrencilerin sabah okula giderken geçtiği bir yaşam hattı. O yolda ışık olmayınca karanlıkta yürüyen çocuklar var.”

Bir başka yorumda ise bir anne şöyle yazmıştı:

> “Köyden Ulukışla merkeze giderken minibüs sürücüsü yorgun olduğu için neredeyse kaza yapıyorduk. Bu sadece kilometre değil, insanların güvenliğiyle ilgili.”

Kadınların yaklaşımı, rakamların değil, insanların hikâyelerine dayanıyordu. Onlar için 51 kilometre, bir annenin endişesi, bir çocuğun güvenliği, bir yaşlının ulaşım mücadelesiydi.

İşte bu fark, toplumsal cinsiyetin düşünme biçimlerinde nasıl tezahür ettiğini gösteriyor:

- Erkekler: “Nasıl daha hızlı çözeriz?”

- Kadınlar: “Bu yol kimin hayatına nasıl dokunuyor?”

[color=]4. Bölüm: Eleştirel Bir Bakış – Mesafeden Fazlası[/color]

Niğde–Ulukışla arasındaki bu kısa mesafe, aslında Türkiye’de altyapıya bakışımızın mikro bir örneği.

Yolları yaparken sadece uzunluğunu, maliyetini, ihale tarihini konuşuyoruz; ama insan faktörünü, sürdürülebilirliği ve sosyal etkisini göz ardı ediyoruz.

Eleştirel bir bakışla söylemek gerekirse, bu yolun sorunu “asfaltın kalitesi” değil, bakış açısının sığlığı.

Bir yol, insanın yaşam kalitesini yükseltmek için yapılır. Ama planlar sadece rakamlarla çizilirse, o yolda yürüyenlerin hikâyeleri kaybolur.

Köylülerle yapılan bir röportajda biri şöyle demişti:

> “Yol bitiyor ama bizim çilemiz bitmiyor. Her yıl yeniden kazılıyor, yeniden başlanıyor.”

Bu ifade, Türkiye’deki birçok yerel projenin kronik sorununu özetliyor: devamlılık yerine gösteriş, çözüm yerine tekrar.

[color=]5. Bölüm: Farklı Zihniyetlerin Kesişimi[/color]

Bir tartışmada fark ettim ki, erkeklerin stratejik bakışı ile kadınların empatik yaklaşımı birleştiğinde gerçek çözümler ortaya çıkıyor.

Baran’ın önerdiği analiz sistemine Zeynep’in “insan güvenliği kriteri” eklendiğinde, proje daha bütüncül hale geldi.

Yani aslında toplumun her iki zihinsel yaklaşımına da ihtiyaç var:

- Erkek aklı, sorunu yapılandırır.

- Kadın duyarlılığı, çözümü insana yaklaştırır.

Belki de Niğde–Ulukışla arasındaki yolun asıl eksikliği budur: teknik bir proje değil, insani bir vizyon eksikliği.

[color=]6. Bölüm: Forum İçin Tartışma Soruları[/color]

Bu konuyu sadece bir coğrafi merak olarak değil, sosyal bir mesele olarak ele almak istiyorum.

O yüzden forumdaki arkadaşlara birkaç soru bırakıyorum:

1. Sizce bir yolun başarısı, kaç kilometre olduğu ile mi, kaç hayatı kolaylaştırdığı ile mi ölçülmeli?

2. Erkeklerin çözüm odaklı bakışı ile kadınların empatik yaklaşımı, kamusal karar süreçlerinde nasıl dengelenmeli?

3. Türkiye’de “altyapı projeleri” neden çoğu zaman “insan”dan kopuk ilerliyor?

4. Eğer siz Niğde–Ulukışla arasında bir proje yöneticisi olsaydınız, önceliğiniz ne olurdu: hız mı, güvenlik mi, sürdürülebilirlik mi?

[color=]Sonuç: Bir Yol, Bir Toplum Aynası[/color]

Niğde–Ulukışla arası 51 kilometre.

Ama bu yolun anlattığı şey, kilometrelerden çok daha fazla.

Bu kısa mesafede, Türkiye’nin altyapı anlayışı, toplumsal cinsiyet dengesi ve kamusal öncelikleri saklı.

Bir yol bazen bir ülkenin zihniyetini gösterir: kimimiz o yolda hız yapmaya çalışır, kimimiz bir çocuk düşmesin diye kaldırım arar.

Ama eğer o yolun sonunda birlikte ilerleme varsa, işte o zaman mesafe gerçekten kısalır.
 
Üst