İktidarın ilan ettiği “tam kapanma” adı altındaki “yarım yamalak karantina”, şimşekleri turizmin üstüne çekti. Turizmle iştigal etmediğini, turizmin kendilerini hiç ilgilendirmediğini varsayanlar(!), “güvencesiz kapanmaya” neden olarak turizm sektörünü gösterdiler. Eleştirilerini turizm üstünden yükselttiler. Böyle düşünmelerine aslında AKP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan neden olmuştu. Erdoğan kapanmaya ilişkin açıklama yaparken, “Avrupa’nın açılma sürecine girdiği bir dönemde…” sözlerini kullanmıştı. Cumhurbaşkanı bununla, “açılan Avrupa’nın” Türkiye’ye doğru “saçılması beklenen halkını” konuk etmenin şartlarını hazırlamaktan bahsediyor olmalıydı. Turizmi yönlendirdiği varsayılan(!) Turizm Bakanı’nın, “Kısıtlamalar turistleri hiç bir zaman kapsamadı. Türkiye’de turist olmak avantaj oluyor” sözleri de, turizmi ayrıcalıklı sayan kesimde haklı alerjilere(!) neden oldu. Kapanmanın turizme bağlanması aslında birçok çelişkiyi içinde barındırıyordu. Birincisi, halkın büyük çoğunluğunun farkında olmadığı ölçüde AKP iktidarı turizmden, Batılı ile ilişkide olduğu için nefret ediyor. İkincisi, turizm sektörü yaşamın her alanında olduğu gibi kurumsal ölçekte değil, iki dudak arasından çıkması beklenen sözlerle idare ediliyor. Turizmin ne kısa ne de uzun erimli bir planlaması var. Turizmin, bir ülkenin coğrafya güzelliğinin, kültürel zenginliğinin, naif insan yapısı gibi değerlerinin tanıtımına yönelik işlevi onların umurunda değil. Varsa yoksa, şu anda acil gereksinim duyulan döviz gelirlerinde, akılları. Onun için başı kesilmiş tavuk gibi sıçrayarak kararlar alabiliyorlar. Bir kere, kapatma kararı için geç kalındı. Ağızdan çıkan “Beşbinin altına ineceğiz” sözünün gereği, ne yapıp ne edip 18 Mayıs’ta yerine getirilince turist hemen gelecek zannediliyor. Oysa memlekette hala aşı yok. 17 günlük bir yarım yamalak kapanma sonrasında, yine aynı tas ile aynı hamamda yıkanılırsa başa dönmemiz hiçten değil. Geçen yıl salgın başladığında rezervasyonlar ötelenmişti. Bu yıl ise tamamen iptal edildi ve başka rezervasyon gelmiyor. Yani tesis sahibinden tur operatörüne kadar kimse önünü göremiyor. Küçük ölçekli otellerin, büyük olanlardaki gibi ek geçim kaynağı olmadığı için harcamaları vergiden düşürülemiyor. Bu arada, kurumlar vergisinin arttığını hatırlatalım. Türk tur operatörleri ise daha az riskli olduğu söylenen ülkelere operasyonlarını kaydırdılar. Maliyetler her alanda düşürülmeye çalışılıyor. Örneğin bir Türk-Rus operatörü, rehberlerini bedava çalışmaya zorluyor. Konaklama ve yemekleri verilerek onlardan bu koşullarda çalışması bekleniyor. Türkiye ile sınırları açık olan ülkelerdeki operatörler ise, ülkemizdeki günlük salgın verilerine, kendi ülkelerindeki istatistik değerlerle karşılaştırma yapıp inanmıyorlar. Başta Rusya olmak üzere birçok ülke, vatandaşlarını iç turizme yönlendiriyor. Rusya, turizm tesisleri için büyük krediler veriyor. Yunanistan, adalarını halktan arındırıp koskoca steril bir alan yaratarak konuk almaya çalışıyor. Dünya turizm pastasından pay kapmak artık aslanın ağzında. Bambaşka bir yazı konusu olan turizm emekçilerinin dramına henüz gelmedik. Turizm sektörünü operasyon boyutuyla bile incelediğimizde, karantina boyunca uygulanacak yasal olmayan içki yasağını, “Yabancı içki alamayacak!” serzenişiyle, boyutuyla değerlendiren yerel basın ve her türlü baskıda suspus olan sektörün bizatihi temsilcilerinin varlığı bizi umutsuz kılmaya yetiyor. Onun için, işi bilmeyen yorumcu erbabına, en azından turizm emekçisini ve yüzlerce kalemden oluşan turizm tedarikçisini düşünerek, turizmi günah keçisi görmemelerini öneririm…
ircfrm.net için Yenialanya-com sitesinden alıntı yapılmıştır.
ircfrm.net için Yenialanya-com sitesinden alıntı yapılmıştır.