Gazeteci Süpermen olmamalı

Semerkant

Global Mod
Global Mod
Yeni Alanya Gazetesi’nde yazmaya başladığımda yine bugünlerdeki gibi çevre katliamları yaşanmaktaydı. Misal, çarşı merkezi içindeki kumsal doldurulmuş, üstüne Alanya’nın en çirkin ve işlevsiz binası olan belediye sarayı yapılmıştı. Bu konudaki karşı çıkışlarımı köşe yazıları kaleme alarak sürdürmeye başladım. Ama gazetecilik mesleğine saygımdan, asla kendimi gazeteci olarak adlandırmadım. Eğitimini aldığım, emek yoğun çalışıp, üreterek büyük zevkle sürdürdüğüm dişhekimliği mesleği hep önde geliyordu. Ta ki “tırnakçı” bir genç kadın beni dolandırmaya kalkana kadar… Yanımda bulundurduğum silahımı yani fotograf makinemi çekip, kadını kaçarken merdivenlerde vurmuştum(!)(İngilizce’de “shoot” hem silahla vurmak hem de fotograf çekmek anlamına gelir!) 36’lık negatif filmi hemen banyo yaptırmış, ertesi günkü gazetenin kapağında fotografını yayımlamıştık! O gün muhabirliği tattım. Sonra da, 40’lı yaşlarımın enerjisiyle Alanya’nın sorunlarını fotograflayarak Yeni Alanya’da yayımlanmasına yardımcı oldum. O güzel yıllarda kimse bana, “Elinde bi fotograf makinesi, zırt pırt dolaşıyor…” dememişti… Sonra birgün, Alanya’nın yetiştirdiği en iyi gazetecilerden olan Ferit Kesen, “Abi, sonun aynı olmasın, seni Süpermen Clark Kent’ e benzetiyorum” dedi. Bilirsiniz, kurgu karekter Clark Kent bir gazetecidir ama gerektiğinde hemen gömleğini sıyırıp Süpermenliğe soyunur. O gün bu söze gülüp geçmiştik. Sonra çok düşündüğüm oldu; gazeteci asla bir Süpermen ya da Süperkadın olmaya yani iki karakterliliğe soyunmaya gerek duymamalıydı. Hele bir de yerelde çalışıyorsa, yalnızca asıl işine odaklanmalıydı. Ben gazeteci olsaydım mesela, mutlaka muhabirlikte kalırdım. Halkın içinde olurdum. Şehirdeki güç odaklarından ayrıcalık devşirmeye kalkmazdım. Onlarla özel ilişki kurmazdım. Bunun yerine, derdini otoriteye ulaştıramayan, dikkate alınacağı konusunda da inancını kaybetmiş insanların gözü kulağı olurdum. Varlığımı sürdürme adına tehdit eden değil; güvenilir, ilkeli, ahlaklı duruşumla suç işlemeye meyilli olanlar için kendiliğinden bir tehdit öğesi haline gelirdim. Şehirdeki “herkesin bildiği büyük sırları!” açık etmiyor olarak, bir anlamda o günaha ortak olmayı sürdürmezdim. Ülkenin veya yerelin hâkim siyasetinin borazancısı olmak hafifliğine asla başvurmazdım. Aksine muhalif olurdum. Fikri takip yapardım. Gazeteciliğin çok önemli bir parçası olan röportajlarla bir gelenek ve kültür aktarıcısı olmayı denerdim. Tabii bunun için donanım edinirdim, şehrimi öğrenirdim. Şehirde hiçbir şekilde arabuluculuğa soyunmazdım. Şehirle oynamaz, oynayanlara da fırsat vermezdim. Meslektaşlarımla güç birliğine giderdim. Sansasyonel olma isteğiyle dolu, genel geçer modaya uygun haber içeriği hazırlamayı tercih etmezdim. Varsa yeterli kalitem, içinde bulunduğum toplumu dönüştürme yönünde de kendimi görevli kılardım. Bunun için, şehrin bir zamanlar yeşermiş ama şimdilerde hızla çoraklaşmaya giden güncel dünyasından kendimi kurtarmaya çalışırdım. Yinelenerek bir kısır döngü haline gelen, planlı olarak vasatlaştırılan yaşam ve meslek kültüründen çıkış yolları arardım. Standartlarımı yükseltmek için beslenme kanallarımı açık tutmaya çalışırdım. Sıradanlık tuzağına düşmeme, toplumda farkındalık uyandıracak mesajlar verebilme adına kendimi geliştirmeye çalışırdım. Gazeteciliğin aynı zamanda, başka adil ve uygar düzenlerin de varlığını topluma anlatma görevi olduğunu aklımdan çıkarmazdım… Ama ben gazeteci değilim. Yalnızca, geleceğe aktarılmak üzere yüzlerce not almış ve bunları yayımlamayı planlayan bir insanım… Çalışan Gazeteciler Günü’nün kutlu olması dileğimle…

ircfrm.net için Yenialanya-com sitesinden alıntı yapılmıştır.
 
Üst