Alanya'da bir insan hakları savunucusu: ‘İyi ki avukat olmuşum’

Semerkant

Global Mod
Global Mod
ÖZEL RÖPORTAJ/KÜBRA DUMAN ALANYA’DA insan hakları alanında yaptığı çalışmalar, müdahil olduğu davalarla yakından tanıdığımız Avukat Halime Şenli, 10 Aralık Dünya İnsan Hakları Günü’nde Yeni Alanya’ya konuk oldu. Mağdurları savunmak ve avukatlığını yapmanın avukatların başlıca görevlerinden biri olduğunu ifade eden Şenli, insanın hak arayışı tarihinin insanlık tarihi kadar eski olduğunu ifade etti. Son yıllarda insan hakkı ihlallerinin artışa geçtiğini belirten Şenli, Türkiye’de insanların haklarını bilmediğini söyledi. Şenli, artan kadın cinayetlerine de değindiği röportajında kendisini en çok etkileyen davanın Ermenek’te kömür madeni ocağında meydana gelen ve 18 kişinin ölümüne neden olan iş cinayeti davası olduğunu dile getirdi. İşte Halime Şenli ile 10 Aralık Dünya İnsan Hakları Günü’ne özel yaptığımız röportajdan öne çıkanlar: - Halime Şenli kimdir? Bize biraz kendinizden söz eder misiniz? 1960 yılında Alanya’da doğdum. İlk, orta ve lise eğitimimi Alanya’da; üniversite eğitimimi ise İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nde yaptım. Alanya’da serbest avukatlık yapıyorum, 35 yıllık avukatım.Tam burada biraz avukatlık mesleğinden söz etmek isterim izin verirseniz. Avukatlık Kanunu’nun başlangıcında; avukatlığın kamu hizmeti ve serbest bir meslek olduğu belirtir ve devamında avukatlığın amacını; “Hukuki münasebetlerin düzenlenmesini, her türlü hukuki mesele ve anlaşmazlıkların adalet ve hakkaniyete uygun olarak çözümlenmesini ve hukuk kurallarının tam olarak uygulanmasını her derecede yargı organları, hakemler, resmi ve özel kişi, kurul ve kurumlar nezdinde sağlamaktır” şeklinde tanımlar. Ve “Avukat bu amaçla hukuki bilgi ve tecrübelerini adalet hizmetine ve kişilerin yararlanmasına tahsis eder” diye devam eder. ‘MAĞDURLARI SAVUNMAK VE AVUKATLIĞINI YAPMAK GÖREVİMİZ’Biliyorum biz İnsan Hakları'nı konuşuyoruz, avukatlık nereden çıktı diyeceksiniz, bunu özellikle şu yüzden söyledim, ülkede kanunlar uygulanmıyorsa, hukuk yerle bir edilmişse, insan hakları ihlal ediliyorsa buna karşı ses çıkarmak, insan haklarını savunmak avukatların kanun ile verilmiş temel görevidir. Ülkede insan hakları ayaklar altındaysa, buna karşı mücadele etmek, bu ihlalleri ortaya koymak, tepki göstermek, mağdurları savunmak ve avukatlığını yapmak bizim görevimizdir. Baroların görevidir, bizler avukatlık ruhsatımızı alırken yemin ederiz: "Hukuka, ahlaka, mesleğin onuruna ve kurallarına uyacağımıza…” yemin ederiz. Biz eğer ülkede hukuk yerle bir edilirken, mahkemeler iktidarın sopası haline getiriliyorsa, Anayasa Mahkemesi kararları dahi uygulanmıyorsa buna ses çıkarmak, tepki göstermek, hukuka aykırı uygulamaları ortaya koymak, biz avukatların görevidir. Aksi halde avukatlık yeminimize uymamış, yasal görevimizi yerine getirmemiş oluruz. Bu yüzden insan hakları mücadelesinde avukatlık ve avukatlar çok önemlidir ve ben de bunun farkında olarak mesleğimi yapmaya çalıştım, çalışıyorum.‘İNSAN HAKLARI KURULLARINDA GÜZEL ÇALIŞMALAR YAPTIK’2000 yılında illerde ve ilçelerde İnsan Hakları Kurulları oluşturulduğunda, Kurulda Baro adına görev aldım. Orada çok güzel çalışmalar yaptık; iki yıl boyunca Alanya’daki sosyal bilgiler öğretmenleri için ‘Eğiticinin eğitimi insan hakları’ seminerleri düzenledik. Tüm bunları Alanya Kaymakamlığı ile birlikte yaptık, kaymakamlık bünyesinde çalışmaktaydı kurul. 2014 yılına kadar kurulda çalıştım. İnsan hakları kurulu bağımsızdı, bünyesinde pek çok dernek kuruluşundan temsilci vardı, daha sonra bu değiştirildi. 2016 yılında İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu kuruldu ve Başbakanlığa bağlıydı, daha sonra da Cumhurbaşkanlığına bağlandı yani bağımsızlığını kaybetti‘İNSANLAR TARİH BOYUNCA HAKSIZLIĞA KARŞI MÜCADELE ETTİ’- 10 Aralık Dünya İnsan Hakları Günü’nün hikayesinden bahseder misiniz? İnsanın hak arayışı tarihi neredeyse insanlık tarihi kadar eskidir, insanlar tarih boyunca haksızlığa karşı mücadele etmişlerdir. Sümerlerde işçi, usta ve işverenin ilişkisini düzenleyen yazılı tabletler bulunmuştur. Eski Yunan'da, Roma’da her zaman hak tartışmaları olmuştur, insanlar köleliğe karşı mücadele etmişler, Amerika’da ırkçılığa karşı yapılan mücadele, kadınların çalışma hakları, oy hakları için yaptıkları mücadeleler, hepsi insan hakları arayışının tarihi içinde değerlendirilse de bu gün bildiğimiz, kabul ettiğimiz anlamda insan hakları kavramı, 17, 18. yüzyılda ortaya çıkmıştır. Tarihte ‘İnsan Hakları’ anlamında kabul edilen ilk yazılı sözleşme; Magna Carta Libertatum (Büyük Özgürlük Fermanı) olarak bilenen belgedir. 1215 yılında İngiltere Kralı John tarafından imzalanmış, kralın ve baronların yetkilerini sınırlayan, kralın kanunlara uygun davranacağını kabul ettiğini bildiren bir metindir. Daha sonra 1776 Amerikan Bağımsızlık Bildirgesi, 1778 Fransız İhtilali sonrası kabul edilen İnsan ve Yurttaş Hakkı Bildirgesi bugünkü anlamda insan hakları sözleşmelerinin temeli olarak kabul edilir. Sonunda İkinci Dünya Savaşı’nda yaşanan büyük kıyım ve acılardan sonra Birleşmiş Milletler tarafından 1945 yılında insan hakları konusunda çalışma başlatılmış ve sonunda hazırlanan bugün bildiğimiz İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi 10 Aralık 1948 tarihinde kabul edilmiştir. Bu insanlık tarihinde yeni bir dönemin başladığının işaretidir. ‘SON YILLARDA HAK İHLALLERİ ARTIŞA GEÇTİ’İnsanlığın bu noktaya gelmesi kolay olmamıştır, tarih boyunca haksızlığa karşı çıkan insanlar ağır bedeller ödemişlerdir, zulüm görmüşlerdir. Bunu anlayabilmek için size kan donduran bir örnek vereyim: Fransa’da bir müzede sergilenen Fransa’nın 1791 tarihli ilk Anayasası ‘insan derisi ile kaplıdır’. Yani yönetenler, egemenler, kendi istekleri ile yurttaşlara haklarını vermemişlerdir, uzun ve kanlı mücadeleler sonunda bugünkü haklarımıza kavuştuk. BM İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’nden sonra bölgesel sözleşmeler hazırlanmıştır. Avrupa Konseyi tarafından 3 Eylül 1953 tarihinde Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (AİHS) yürürlüğe konulmuştur. Daha sonra sözleşmeye ek 8 protokol imzalanmış, bunların 6 sı yürürlüğe konmuştur. BM sözleşmesinde yalnızca haklar yazılmıştır, ancak bunların uygulanmasına ilişkin kurallarının ve kurumların oluşturulması bu sözleşme ile belirlenmiştir. Bu sözleşme ile Avrupa Konseyi insan hakları alanında işlev görecek; Avrupa İnsan Hakları Komisyonu, Avrupa İnsan Hakları Divanı ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi gibi uluslararası alanda bağlayıcı kararlar üreten organlar oluşturmuştur. Türkiye BM İnsan Hakları Evrensel Beyannamesini 1949'da; Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesini 1954’te onaylamıştır. 29 Ocak 1987 tarihinde komisyona bireysel başvuru hakkını, 28 Ocak 1990 tarihinde de Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne bireysel başvuru hakkını tanımıştır. Türkiye insan hakları konusunda pek çok sözleşme imzalamış, bunların yerine getirilmesi için yasalarda, Anayasada değişiklikler yapmış, bazı kurumları oluşturmuştur. Anayasa Mahkemesi’ne bireysel başvuru hakkı tanımıştır. Aslında kuruluşundan bu yana Türkiye Cumhuriyeti insan hakları alanında pek çok adım atmış, çok ilerleme kaydetmişse de her konuda olduğu gibi bu konuda da uygulamada çok çok eksiğimiz vardır, özellikle son yıllarda haklar tanınmamakta, mahkeme kararları uygulanmamakta, hak ihlalleri inanılmaz artmış boyuttadır.‘İNSAN HAKLARI İÇİN YALNIZCA İNSAN OLMAMIZ YETERLİ’- Bize biraz da İnsan Hakları kavramından söz eder misiniz? İnsan haklarının diğer haklardan farkı nedir, nedir bu haklar? İnsan hakları doğuştan sahip olduğumuz yani dünyanın neresinde doğmuş olursak olalım, ırkımız, cinsiyetimiz, rengimiz, dilimiz, dinimiz, siyasal görüşümüz ne olursa olsun yalnızca insan olmaktan doğan haklarımızdır. Kişi, bu hakları doğumla hatta doğum öncesinde,(sağ olarak dünyaya gelmişsek) anne karnına düştüğümüzde başlar. Şöyle anlatayım, avukatlık yapmak için hukuk fakültesini, doktor olmak için tıp fakültesini bitirmemiz gerekir. Ne bileyim balıkçılık yapmak için bakanlıktan belge almamız, araç kullanmak için sürücü belgesi almamız gerekir. İnsan hakları için bunların hiç birisine gerek yoktur, yalnızca insan olmamız yeterlidir. İnsan hakları, devletin, yöneticilerin gücünü sınırlar. Bireyi, devlet karşısında kimi hak ve yetkilere sahip süje durumuna sokar, obje olmaktan kurtarır. İnsan hakları, devlete devleti yönetenlere keyfi davranma hakkı vermez. Tam tersi devlete bireyin haklarını kullanabilmesi için yükümlülükler getirir. Yani bu haklarımızı kullanmamıza saygı göstermeyi ve haklarımızı güven içinde kullanmamızı bizim güvenliğimizi sağlamak yükümlülüğünü getirir. Yani aslında insan hakları devlete karşı haklardır. Devlet insan haklarına uymak, uygulamak zorundadır dedik; haklar zaman zaman olağanüstü hallerde, savaş, darbe, salgın, doğal afet vs… (Sözleşmede ve Anayasa'da yazılı koşullarda) bazı hakların kullanımını askıya alabilir, kısıtlayabilir, yakın tarihimizde bunları yaşadık, yaşıyoruz. Örneğin korona salgınını önlemek için seyahatlerimizi kısıtlayabilir veya darbe teşebbüsü olduğunda toplantı, gösteri yapmayı yasaklayabilir, ancak hiçbir zaman kısıtlanamayacak haklarımız vardır. Bunlar yaşama hakkı, işkence, kötü muamele yasağı, kölelik, zorla çalıştırma yasağı ve kanunsuz ceza olmaz ilkesidir. Devletler ve yöneticiler hiçbir zaman bu hakları kısıtlayamazlar. ‘HERKESİN YAŞAMA HAKKI VARDIR’İnsan olarak en temel hakkımız yaşama hakkıdır, herkesin yaşama hakkı vardır, Türkiye de bunu kabul etmiş ve ölüm cezasını kaldırmıştır. Bakın çok güncel olan kadın cinayetlerine değinecek olursak, devlet kadınların yaşama hakkını korumakla görevlidir. Kadınlar patır patır kadın oldukları için öldürülüyorlarsa burada devlet görevini yerine getiremiyor, kadını koruyamıyordur, bunu dile getiririz. Kadınların korunması için yürüyüş yaparız, toplantı yaparız. İnsanlar suç işler, hata yapar, koca karısını, kendisini aldattığı için öldürmek isteyebilir, veya bir anne çocuğuna tecavüz eden suçluyu öldürmek isteyebilir, Güneydoğu'da görev yapan jandarma yakaladığı PKK’lı teröristi öldürmek isteyebilir, polis operasyonda FETÖ’cüyü veya THKP’liyi öldürmek isteyebilir, işte burada insan haklarına saygılı bir devletin, bunu engellemesi, yargıya teslim edip adil bir şekilde yargılanıp hak ettiği cezayı alması ve aldığı cezayı insan onuruna yakışır koşullarda, cezaevinde çekmesini sağlamakla yükümlüdür. Hastalanan bir terör suçlusunu tedavi ettirmek devletin görevidir, o teröristin de tedavi olmayı istemek hakkıdır. "Bırakın pis FETÖ'cü; PKK'lı ölsün!" diyemez devlet. İşte insan hakları budur. Bilmem anlatabildim mi? Şunu da belirteyim, bunları söyledi diye bir avukat tacizci, tecavüzcü olmadığı gibi FETÖ’cü, PKK’lı, THKPC’li olmaz. Eğer devlet bu Uluslarası Sözleşmeleri imzalamış kabul etmişse, Anayasamızda "Türkiye Cumhuriyeti; insan haklarına saygılı bir devlettir” yazıyorsa, temel insan haklarının hemen hepsi Anayasamızda var ise, buna herkes, tüm devlet yetkilileri uymak zorundadır.Bir örnek vereyim. İnsan hakları arasında toplantı ve gösteri yürüyüşü yapma hakkı vardır, ‘Herkes önceden izin almaksızın yasal isteklerle barışçıl toplantı ve gösteri yürüyüşü yapabilir.’ Bu hem Anayasamızda, hem yasada vardır, devlet bu hakkı kabul etmiştir. Şimdi Ermenek’te aylardır maaşlarını alamamış maden işçileri haklarını istemek, duyurmak için yürüyüş yapmak isterse yapar, bu onun hakkıdır, bir İnsan Hakkıdır, devletin görevi o işçilerin sağlıklı, güvenli bir şekilde yürüyüşlerini gerçekleştirmesini sağlamaktır. Orada polis, jandarma işçilerin üstüne gaz sıkıyorsa, su sıkıyor, işçilere zor kullanıyor, yürümelerini engelliyorsa suç işliyordur. İnsan hakları elbette yalnızca bu temel haklar değildir, Birleşmiş Milletler, İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi'nde yer alan temel haklar ana başlıklarla şöyledir: Yaşama hakkı, işkence yasağı, kanunsuz ceza olmaz ilkesi, kişi güvenliği ve özgürlüğü hakkı, ayrımcılık yasağı, adil yargılanma hakkı, özel hayata saygı, ifade, düşünce özgürlüğü, toplantı gösteri yapma hakkı, düşünce, din ve vicdan özgürlüğü, evlenme hakkı, seyahat özgürlüğü, mülkiyet hakkı, konut dokunulmazlığı, seçme seçilme hakkı, çalışma hakkı, dinlenme hakkı, eğitim hakkı, sağlık hakkı, kültür ve sanat hayatına katılma, bunlardan yararlanma hakkı. İnsan hakları kavramı gelişen teknoloji ve değişen toplum ile birlikte gittikçe gelişmekte ve yeni haklar insan hakkı olarak kabul edilmektedir, örneğin çevre hakkı, kadın hakları, çocuk hakları, mülteci hakları, eşcinsel bireylerin hakları, vicdani ret hakkı vs. gibi gittikçe gelişmektedir. - Halime Şenli "İnsan hakkı ihlalini" nasıl tanımlar? İnsan Hakları ihlali, devletin bireylere saygı göstermemesi, vatandaşları arasında ayrım yapması, onlara eşit davranmamasıdır. Vatandaşlara eşit olanakların sağlanmamasıdır. Ülkede bireyler arasında fırsat eşitliği yoksa insan hakları ihlali vardır. Öncelikle eşitlik sağlanmadan insan haklarını hayata geçiremezsiniz. Mülkiyet hakkı örneğin, konut dokunulmazlığı hakkı, senin ev alacak hatta kiralayıp kiranı ödeyecek paran yoksa konut dokunulmazlığı, mülkiyet hakkı havada kalır. Örneğin “herkesin çalışma, işini özgürce seçme, işsizliğe karşı korunma, çalışan herkesin kendi ve ailesi için insan hakkına yaraşır yaşam düzeyi sağlayacak ölçüde ücretlendirilme hakkı” vardır. Sizce var mı Türkiye’de, kim işini özgürce seçebiliyor, asgari ücretle nasıl bir yaşam sürdürülür, bu asgari ücretle hangi kültür, sanat faaliyetlerine katılmak mümkün, nereye seyahat edilebilir? Yani insan haklarının uygulanması için milli gelirin adil paylaşımı, gelir dağılımdaki eşitsizliğin giderilmesi, işsizliğin son bulması gerekir. Kişi başına düşen milli gelirimiz 8 bin dolar civarında açıklanıyor, iki kişi çalışan bir eve 16 bin dolar girmesi gerekir, hanginizin evine giriyor? Toplumun bir kısmının evine yılda 80 bin dolar hatta 800 bin dolar girerse, işçinin evine 800 dolar girer, bu adaletsizlik giderilmeden, bölgesel eşitsizlik ortadan kaldırılmadan insan hakları hayata geçmez. Yani bu ülkede, en doğusunda veya en batısında yani, Hakkari’de veya Ağrı’da, İstanbul, Ankara, Kırşehir veya Tekirdağ’da nerede doğmuş olursa olsun, zengin-fakir-engelli veya Türk-Kürt-Müslüman-Hıristiyan-Ermeni veya Alevi-Sünni tüm çocukların istisnasız aynı derecede eğitim görmeleri, aynı nitelikte okullarda okuyabilmeleri gerekir. Eğitimde eşitliğin sağlanmaması insan hakları ihlalidir. Hakkari Beytüşşebap’ta bir dağ köyünde okuma yazma bilmeyen yoksul Kürt bir anne babanın çocuğu olarak dünyaya gelip, Türkçe’yi ilk kez okula başladığında duymuşsa, birleştirilmiş sınıflarda güç bela okuma yazma öğrenip, liseye dahi gidememişse... Yine Alanya’nın Bıçakçı Mahallesi’nde yoksul bir ailede, bedensel engelli olarak doğmuş bir çocuk okula gidemiyor, hiç eğitim alamıyorsa, hiç okula gidememişse... Veya engelsiz olan kız çocuğu köydeki ilkokulu bitirdikten sonra yalnızca kız olduğu için başka okula gönderilmiyorsa o ülkede çocukların eğitim hakları ihlal edilmektedir. Transbirey bir tutuklu cezaevinde yıllarca hücrede tek başına tutuluyorsa, bu ülkede insan haklarından söz etmek zordur. Ve bence en önemlisi devletin ayrımcılık yapmasıdır. İnsan Hakları Evrensel beyannamesinin başlangıcında; "Bütün insanlar özgür, onur ve haklar bakımından eşit doğarlar. Akıl ve vicdanla donatılmışlardır, birbirlerine kardeşlik anlayışıyla davranmalıdır" denir. Tüm insanların eşit olduğunu kabullenmek, özellikle devletin, devleti yöneten yöneticilerin, vatandaşları ayırmaması, ayrımcılık yapmaması ve bu konuda vatandaşlara örnek olması vatandaşlar arasında kardeşlik anlayışının sağlanması gereklidir. Yöneticiler vatandaşı, dinlerine, siyasi görüşlerine, ırklarına göre ayırır, bunları birbirine düşman ederse, bu düşmanlıktan nemalanmaya çalışırsa olmaz, bu ülkede Cumhurbaşkanı veya bir bakan, bir devlet görevlisi "Ben Anayasa Mahkemesi kararlarını uygulamam, bu kararı beğenmedim" derse biz daha insan haklarını çok ararız. ‘PEK ÇOĞUMUZ HAKLARIMIZI BİLMİYORUZ’- İnsanlar haklarının ihlal edildiğinin ne kadar farkındalar? Haklarımızı biliyor muyuz? Çok güzel bir soru, hakkımızın ihlal edildiğinin farkında olmak için, öncelikle haklarımızı bilmemiz gerekir. Ben ülkemiz için konuşayım, pek çoğumuz haklarımızı bilmiyoruz. Elbette bu konuda yine devlete çok görev düşüyor, aslınsa İnsan Hakları eğitiminin okullarda ders olarak konulmasını devlet kabul etmiş ve koymuştu ancak sonra kaldırıldı. Bunların tekrar konması gerekir. Ama yukarıda belirttim, karnı aç olan insan önce karnını doyurmayı düşünür, sonra diğer gereksinimleri, hakları, yani hakları yalnızca bilmek yetmez, onları kullanacak koşulları da devletin oluşturması gerekir.‘KADINI ÖNCE İNSAN OLARAK GÖRMELİYİZ’- Son yıllarda Alanya ve Türkiye’de kadınların yaşam haklarının ellerinden alındığı vakaların sayısı hızla artıyor. Bu durumu nasıl değerlendiriyorsunuz? Elbette bakın bizim savunduğumuz, Kadının İnsan Haklarıdır, Yani yukarıda anlattığımız, anlatmaya çalıştığımız hakların tümünden kadınlar da eşit olarak yararlanabilmelidir, yani kadın eğitim alabilmelidir, kadın çalışabilmeli, ekonomik haklarını kullanmalı, özgür olabilmelidir, bunlar sağlanmayınca yani kadın-erkek fırsat eşitliği sağlanmayınca kadına şiddet ve kadın cinayetleri sona ermeyecektir. Kadını önce insan olarak görmezsek, ayrı bir cins olarak görürsek, kadının temel görevi ev işleridir, ailesine bakmak, çocuk doğurmak diye bakarsak, ekonomik krizde işten ilk çıkarılacak grup olarak görürsek, bu kadın-erkek ayrımcılığına son vermezsek kadın cinayetleri artacaktır. Bakın pandemi döneminde özellikle ev içi şiddet, kadın cinayetleri çok arttı, neden? Çünkü pandemi ile birlikte ekonomik kriz arttı, Alanya’nın en önemli gelir kaynağı turizm bitti, insanlar işsiz, parasız, bunalımda. Bu durumda evdeki en güçsüz birey olan kadınlar ve çocuklar. Erkekler onlara saldırıyor. Kadınları güçlendireceğiz, ekonomik olarak, eğitim, kültür olarak ki bu duruma dur diyebilelim. - Meslek hayatınızda sizi derinden etkileyen, unutamadığınız bir vaka var mı? Biliyorsunuz ben Çağdaş Hukukçular Derneği Alanya Şubesi Kurucusu ve yöneticisiyim. 2014 yılında Ermenek ilçesinde kömür madeni ocağında meydana gelen ve 18 kişinin ölümüne neden olan iş cinayeti davasını Çağdaş Hukukçular Derneği Alanya ve Ankara Şubeleri olarak takip ettik. O davayı ve dava sürecinde yaşananları unutmam mümkün değil. Orada madende kocasını, kardeşini, oğlunu kaybetmiş kadınların feryadı hala kulaklarımda. Üstelik yargılama sırasında ağlayan, feryat eden kadınlara "Mahkemenin düzenini bozmaktan" tutanaklar yapıldı, davalar açıldı ve o acılı annelere, eşlere ceza verildi. Biliyorsunuz Ermenek çok arada, sapa, gözden uzak bir yer. O madenciler, işverenin insafına terk edilmiş, göz göre göre gelen, adım adım hazırlanan bir iş cinayetine kurban gitmişler, milyonlar verip avukat tutacak paraları yok, neredeyse ekmek alacak paraları yoktu, biz ÇHD’li avukatlar olarak elbette hiçbir maddi çıkar beklemeden size yukarıda saydığım avukatlık görevimiz ve ÇHD’li anlayış ile orada tüm yargılama boyunca onları hiç yalnız bırakmadık. Her zaman haksızlığa uğrayanların hak arayışı mücadelesinde yanlarında oldum ve avukat olarak onlara yardımcı oldum, mücadele ettim ancak Ermenek Maden Cinayeti davasında olduğu kadar avukat olduğum için kendimi işe yaramış hissetmedim, en çok o davada “İyi ki avukat olmuşum ve buradayım" dedim. - Bize vakit ayırdığınız için teşekkür ederiz. Son sözlerinizi alabilir miyiz? Yeni Alanya Gazetesi’ne bu fırsat için çok teşekkür ederim ve insan haklarının tümüyle uygulandığı, eşit, adil ve özgür bir Türkiye kurulacağına inancımı hiç kaybetmediğimi bildirmek isterim. İyi çalışmalar, sağlıklı günler dilerim.

ircfrm.net için Yenialanya-com sitesinden alıntı yapılmıştır.
 
Üst